MODANIN HUKUKU
İlgili makale, Terazi Aylık Hukuk Dergisi, Sayı:128 Nisan 2017, Fikri Mülkiyet Hukuku Özel Sayısı’nda yayımlanmıştır.

ÖZET

Post modern tüketim pazarının en büyük aktörlerinden moda, hazır giyim ve tekstil sektörleri, küresel endüstride ekonomik ve kültürel zeminini sağlamlaştırmasına rağmen, sektörün gelişimi ve küresel pazarda rekabet üstünlüğünün kazanılması için büyük bir öneme sahip olan hukuki zeminini tam anlamıyla oluşturamamıştır. Rekabetin arttığı ve küresel ağlarla değer zincirinin biçimlendiği günümüzde, dünyada moda ve tekstil sektörlerinin yapısal özellikleri de dikkate alındığında, küresel pazarda rekabet üstünlüğünün kazanılması için, markalaşma, tasarım ve pazarlama gibi yönetim stratejilerinin önemi yapısal değişimi kaçınılmaz hale getirmiştir. İşte bu noktada moda hukuku, moda sektörünün değer zincirinin her aşamasında (tasarım, üretim, satın alma, satış, pazarlama, dağıtım ve tüketim gibi) moda endüstrisinin yapısal sorunlarına çözümler getirmek ve söz konusu değer zincirinin hukuki alt yapısını oluşturmak için birçok farklı hukuk disiplinini içinde barından bir hukuk dalı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda makalede, moda sektörünün dinamiklerine genel olarak değinildikten sonra moda hukukunun tanımı, dünyadaki konumu ve diğer hukuk disiplinleriyle ilişkisi örnek vakalar eşleğinde değerlendirilecektir.

Anahtar Kelimeler: moda ve hukuk, moda hukuku, moda pazarı, hazır giyim ve tekstil sektörleri, moda tasarımı, moda ihracatı, moda sektörü değer zinciri

ABSTRACT

One of the biggest actors of the post-modern consumer market, fashion and apparel-textile industry has strengthened the economic and cultural ground in the global industry; however it could not develop properly legal infrastructure which has a great importance for the improvement of sector and provide the competitive advantage in the global market. In our days, the increase of the competition is continued and value chain is formed by global networks. Considering the structural features of the fashion and textile industries in the world, gaining competitive advantage, necessity of the focused approach to create value and branding, the importance of design and marketing strategy has made structural changes inevitable. At this point, fashion law, as a branch of law containing a variety of legal disciplines, emerges for bring solutions to the structural problems of the fashion industry at every stage of the value chain (design, production, purchasing, such as distribution and consumption). In this context, after the dynamics of the fashion industry is discussed in general, the definition of fashion law, its relation with the other legal branches and its position of the world will be explained. In addition, fashion law cases will be examined.

Keywords: fashion and law, fashion law, fashion market, apparel and textile sectors, fashion design, fashion export, fashion sector value chain

1. Moda Sektörüne ve Sektörün Değer Zincirine Genel Bakış

Tekstil ürünleri, uluslararası ticari ilişkilerin gelişimine aracılık etmiş, geçmişten günümüze Doğu ile Batı arasında ekonomik faaliyetleri biçimlendirmiştir. Tekstil, yüzyıllar boyunca birçok sektöre öncülük etmiş, ülkelerin kalkınmaları için bir araç olmuş ve bugün milyar dolarlarla ifade edilen bir sektör haline gelmiştir. Tarihi açıdan değerlendirdiğimizde ise tekstil, büyük bir devrimin mihenk taşı özelliğindedir; zira 18. yüzyılda İngiltere’de doğduğu kabul edilen Sanayi Devrimi’nin başladığı sektör tekstil sanayidir.[1]  Sanayi Devrimi’nin ilk icatları Hindistan’dan kumaş ithal yasağı geldikten sonra, İngiltere’deki işadamlarının kalifiye işçi bulamaması sebebiyle daha hızlı pamuklu kumaş üretim yolları ararken bulunmuştur. Yeni dokuma sistemleri sayesinde makineleşmenin ilk adımları atılmış ve ardından tekstil, hazır giyim ve moda sektörleri sanayileşme sürecinde çeşitliliğin artmasıyla bir endüstriye dönüşmüştür.[2] 18 yüzyıldan sonra büyümede ivme kaybetmeyen tekstil ve hazır giyim sektörleri, 19. yüzyılda İngiltere başta olmak üzere Avrupa’nın önde gelen ülkelerinde ve 20. yüzyılda Japonya ve benzeri ülkelerde sermaye birikimini sağlayarak ihracatın gelişimine öncülük etmiştir. 21. yüzyılda ise moda endüstrisi, küresel gayrisafi yurtiçi hâsılanın yaklaşık olarak yüzde dördünü oluşturarak bir trilyon doları aşan bir meblağ ile ekonomik açıdan ciddi bir boyuta ulaşacak kadar genişlemiştir. Moda şirketleri de farklı stratejilerle yönetilerek sosyal ve ekonomik boyutta muazzam bir şekilde ilerleme kaydetmiştir. Genellikle lüks segmentteki moda markalarına sahip olan Fransız grup LVMH’in üst düzey yöneticisi Bernard Arnault moda sayesinde Fransa’nın en varlıklı vatandaşlarından biri olurken, perakende mağaza zinciri Zara’nın kurucusu Luis Amancio Ortega, İspanya’nın en zenginleri arasına girmiştir. 1998’de moda tasarımcısı Donna Karan, yalnızca on üç sene önce kurduğu şirketini LVMH’ye altı yüz kırk üç milyon dolara satmıştır.  Dünyanın en büyük endüstrilerinden olan moda, tekstil ve hazır giyim sektörleri, gerek Türkiye’de gerekse dünyada her geçen gün büyümekte ve dinamik yapısıyla küresel ekonomiye çok ciddi ekonomik katkılar sağlamaktadırlar. Böylesine büyük bir ekonominin istikrarlı bir şekilde büyümeye devam etmesi ve yerini koruyabilmesi içinse hukukun önemi tartışılmazdır.

2. Moda Hukukunun Tanımı, Diğer Hukuk Dallarıyla İlişkisi ve Dünyadaki Konumu

Rekabetin arttığı ve değer zincirinin biçimlendiği günümüzde, dünyada moda ve tekstil sektörlerinin yapısal özellikleri de dikkate alındığında, küresel pazarda rekabet üstünlüğünün kazanılması için, markalaşma, tasarım ve pazarlama gibi yönetim stratejilerinin önemi, yapısal değişimi kaçınılamaz hale getirmiştir. İşte bu noktada moda hukuku, moda sektörünün değer zincirinin her aşamasında (tasarım, üretim, satın alma, satış, pazarlama, dağıtım ve tüketim gibi) moda endüstrisinin yapısal sorunlarına çözümler getirmek ve söz konusu değer zincirinin hukuki alt yapısını oluşturmak için birçok farklı hukuk disiplinini içinde barından bir hukuk dalı olarak karşımıza çıkmaktadır.

Moda Hukuku, başta fikri mülkiyet hukuku olmak üzere, sözleşmeler hukuku, uluslararası ticaret hukuku, reklam hukuku, rekabet hukuku ve iş hukuku gibi birçok hukuk disiplinini içinde barındırmakta ve moda endüstrisi pazarında, bir ürünün kavramsal tasarım aşamasında bu ürün üzerindeki fikri ve sınaî hakların korunmasından, üretim, pazarlama-satış, tüketim ve sonrası aşamalarına kadar ki süreçlerde belirlenen stratejilerin hukuki zeminini oluşturmaktadır. Moda hukuku, her ne kadar Amerika Birleşik Devletleri, Japonya, Fransa ve İngiltere gibi geleneksel moda pazarlarının geliştiği ülkelerde oturmuş ve pratik zeminini bulmuş bir hukuk disiplini olsa da Türkiye’de yeni gelişmekte ve sektörün hukuki ihtiyaçlarına cevap vermeye çalışmaktadır. Moda hukukuyla ilgili bugün dünyada İspanya’dan Güney Afrika’ya, Rusya’dan Brezilya’ya kadar 5 kıtada 19 kurum bulunmakta ve sayıları her geçen gün artmaktadır. Özellikle global ölçekte markalaşma süreçleri olgunlaşan moda markalarının bünyelerinde sadece moda hukukuyla ilgilenen özel departmanlar bulunmaktadır. Bununla birlikte, moda sektöründe e-ticaretin ve sosyal medyanın öneminin artmasıyla moda hukukunun içinde bulundurduğu alanlardan sözleşmeler hukuku farklı bir boyut kazanmıştır. Ünlü e-ticaret sitesi Asos’un avukatlarından Laura Bailey, The Guardian’da yayımlanan moda hukuku konulu makalesinde[3], iş yaptığı sektör moda alanında olsa dahi vaktinin çoğunu defilelerden ziyade sözleşmeleri inceleyerek geçirdiğini belirtmektedir. Aynı makalede, moda sektöründe maliyetlerini düşürmek adına üretimin deniz aşırı ülkelerde yapılmasıyla devreye farklı etkenlerin girdiği ve moda hukukunun küresel dinamiklerde çalışmayı gerektiren bir alan olduğunun altı çizilmektedir.

Moda sektörünün en önemli aktörlerinden LVMH, Hermès ve Kering gruplarının aralarında birleşme veya devralma yaparken rekabet hukuku kurallarına göre hareket etmektedirler. Moda markaları reklam yayınlarken söz konusu reklamlarının karşılaştırmalı olup olmayacağı kararını reklamı yayınlayacakları ülkenin hukuk kuralları çerçevesinde vermektedirler. Küresel ölçekte yaklaşık 60 milyon kişinin[4] çalıştığı moda sektöründe işçiler, vatandaşı oldukları ülkenin iş hukukuna tabii olmaktadırlar. İş sözleşmelerinin ihlal edilmesiyle açılan bireysel davaların yanında, toplu açılan davalar da bulunmaktadır. Örneğin 2015 yılında, Abercrombie & Fitch markası, iş yerindeki «kıfayet politikası» sebebiyle 62.000 eski çalışanı tarafından dava edilmişti.[5]

Tüm bu hukuk disiplinlerinin arasında ise moda hukuku çerçevesinde kendine en geniş pratik alan bulan hukuk dalının fikri ve sınaî mülkiyet olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Zira moda sektörünün kalbini tasarım ve markalar oluşturmaktadır; bu iki önemli unsuru korumak ve rakiplerden bir adım önde olabilmek için fikri ve sınaî mülkiyet hukukuna ihtiyaç duyulmaktadır. Bununla birlikte hukuki analizler yapan araştırma şirketi Lex Machina’nın marka hakkına tecavüz raporunu[6] göz önüne aldığımızda açılan fikri ve sınaî mülkiyet davaları ve kazanılan tazminatlar bakımından moda markaları rapordaki listede üst sıralarda yer almaktadırlar. Raporda belirtildiği üzere Ocak 2009-Mart 2016 tarihleri arasında Amerikan mahkemelerinde görülen davalarda Coach markası, açılan davalar sayısı bakımından 730 dava ile zirveye yerleşmiştir. Sıralamada ikinci olan Chanel, Coach’u 330 dava ile takip ederken, üçüncü sıra ise 203 dava ile Microsoft bulunmaktadır. Bununla birlikte Deckers-Ugg Boots firmasının da 164 davaya konu olduğu ve Louis Vuitton’un açılan 81 davası bulunduğu tespit edilmiştir. Davalardaki en yüklü tazminatı 1 milyar dolarla Chanel alırken, listede Burberry Ltd.’nin 523.1 milyon dolarla ikinci, Burberry Ltd. U.K’in 416.6 milyon dolarla üçüncü olduğu saptanmıştır. Bu doğrultuda moda hukuku ile fikri ve sınaî mülkiyet hukukunun ilişkisi daha yakından ve detaylı incelenmelidir.

3. Moda Hukuku ve Fikri ve Sınaî Mülkiyet Hukuku

Moda endüstrisi değer zincirinin ilk ve en önemli aşaması tasarım sürecidir. Tasarım, meydana getirilecek bir ürünün çizimini, kalıbını ve planını yaparak geliştirmedir. Tasarım, aynı zamanda bir kimsenin yapmayı düşündüğü şeyin ya da olması istenen bir şeyin zihinde aldığı biçimdir. Moda tasarımcısı ise, kendi yaratıcılığını katarak özgün modeller geliştiren, kalıp hazırlama bilgi ve becerisine sahip, eldeki teknolojik imkânlarını kullanarak üretilebilen fikirleri çizime döken kişidir.[7] Tasarım yapılırken, tasarımcı çok çeşitli kaynaklardan esinlenebilir. Tasarımcı moda trendlerinden, televizyon ve sinema arşivlerinden, kültürlerden, belirli dönemlere ait kıyafetlerden, hikâyelerden, ünlülerin stillerinden, diğer modacıların koleksiyonlarından esinlenerek tasarım yapabilir.[8] Bu noktada tasarımcıların, tasarımlarını yaparken bu tasarımların daha önceden tasarlanıp tasarlanmadığını bir başkasının hakkına tecavüz edip etmediğini araştırması gerekmektedir. Aynı şekilde tasarımcılar kendi tasarımlarının başkaları tarafından kullanılıp kullanılmadığını da takip etmek zorundadır. Zira başkaları tarafından taklit edilen yenilikçi ürünler, yeniliğin ticari metaya dönüşmesi aşamasında tasarımcısına katma değer sağlamayacaktır.

Bu sebeple, moda sektöründe tasarım aşamasında ortaya çıkan eser ya da ürünün korunması büyük önem taşıdığı kadar markanın korunması ve muhtemel marka hakkına tecavüzlerin önlenmesi de önem taşımaktadır. Tasarım sürecinde ortaya çıkan birçok ürün fikri ve sınaî mülkiyet hukukuna göre çeşitli korunma yollarından faydalanabilmektedir. Tasarım sürecinde, marka, endüstriyel tasarım, patent ve eser gibi kavramlar fikri ve sınaî mülkiyet hukuku ile koruma altyapısı bulmaktadır. Moda hukuku, tasarım aşamasında fikri ve sınaî haklar kapsamında hukuki koruma stratejilerinin belirlenmesinde hayati bir öneme sahiptir. Tüm bunlara ek olarak söz konusu haklar, fikri ve sınaî mülkiyet hukuku kapsamında korunurken aynı zamanda haksız rekabet ilkeleri kapsamında da koruma bulabilmektedir. Özetle, tasarlanan ürünün ve markanın, hukuki olarak korunması büyük önem taşımaktadır. Zira hukuki alt yapının sağlıklı bir şekilde oluşturulması, rekabet üstünlüğü ile hemen hemen eş anlamlı olarak düşünülmektedir. Geleneksel moda pazarlarında moda markaları ve tasarımcılar fikri ve sınaî mülkiyet hukuku kapsamında haklarını korurken, gelişmekte olan ülkeler hukuki zeminlerini güçlendirme çalışmaları yapmaktadırlar. Örneğin ülkemizde 10 Ocak 2017 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan 6769 Sayılı Sınaî Mülkiyet Kanunu[9] marka hakkına tecavüz vakalarındaki ceza yaptırımlarını arttırarak, taklitçiliğin en çok yapıldığı moda sektöründe haksız kazanç elde edenlerle savaştaki eli güçlendirmiştir. Her ülkenin kendi fikri ve sınaî mülkiyet hukuku mevzuatının yanında WIPO (Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü) gibi örgütler de küreselliğin ön planda olduğu moda sektöründeki fikri ve sınaî hakların korunması açısından önemlidir. Bir önceki bölümde de bahsetmiş olduğumuz gibi moda sektöründe fikri ve sınaî haklara konu olan vakalar oldukça fazla sayıdadır. Söz konusu örnekler, yalnızca bilinmeyen markaların bilinen markaların ününden yararlanmak üzere onları taklit etmesi konusunda değil, iki ünlü markanın birbirlerinin marka haklarına tecavüz etmesinden, özel olarak geliştirdikleri patentli teknolojik kumaşların ya da ikonografilerin korunmasına kadar geniş bir yelpazede karşımıza çıkmaktadır. Bu yelpazedeki örnekler ise günden güne artarak devam etmektedir. A.B.D Marka ve Patent Ofisi’nin verilerine göre Ocak 2017’de moda ve kozmetik sektöründeki ürünler için 170 tasarım tescili başvurusu yapılırken; Ocak 2016’da ise moda ve kozmetik sektöründeki ürünler için 140 tasarım tescili başvurusu gerçekleştirilmiştir[10]. 2000’li yıllardan itibaren moda sektöründeki fikri ve sınaî mülkiyete konu olan davalar da aynı şekilde artış göstermiştir. En bilinen örnekle başlamak gerekirse ünlü ayakkabı tasarımcısı Christian Louboutin ve Fransız moda devi Yves Saint Laurent arasındaki kırmızı tabanlı ayakkabı davası ele alınabilir. Louboutin, 2011 yılında YSL markasına kendi tasarladığı kırmızı tabanlı ayakkabıları satarak haksız kazanç elde ettiğini ileri sürerek dava açmıştı. Louboutin 1 milyon dolarlık tazminat kazanmış ve kullandığı kırmızı tabanın bir marka imzası olduğunu da kabul ettirmişti. Bu emsal karar dışında 2015-2016 yıllarında fikri ve sınaî mülkiyet hakları konusunda açılan davalardan birkaçını aşağıdaki gibi ele alabiliriz;

  • Stella McCartney, ikonikleşmiş ürünlerinden olan «Falabella» isimli çantayı taklit ettiği gerekçesiyle  Steve Madden’a dava açtı.
  • Marc Jacobs, tasarımlarında Adidas’ın 3 çizgisini kullandığı için Adidas tarafından dava edildi.
  • Nike, Skechers markasının “Burst, Women’s Flex Appeal, Men’s Flex Advantage, Girl’s Skech Appeal ve Boy’s Flex Advantage” isimli modellerinin kendilerinin tasarladığı en az 8 modelin taklidi olduğunu iddia ederek dava açtı.
  • Beyoncé, Etsy üzerinden Feyoncé yazılı ürünler sattıkları gerekçesiyle şirketin kurucularına dava açtı.
  • Alexander Wang, ürünlerini taklit eden 45 kişiye dava açarak, 90 milyon dolar tazminat kazandı.
  • Isabel Marant, bot tasarımının Mango tarafından taklit edildiğini öne sürerek dava açtı ve yaklaşık 38 bin euro tazminat alamaya hak kazandı.
  • Rihanna, Kanye West ve daha birçok isim Eleven Paris’e hukuka uygun olmayan bir şekilde sanatçıların görsellerini kullandığı, kişilik haklarına zarar verdiği, fikri ve sınaî haklarına tecavüz ettiği gerekçesiyle dava açtı.
  • Diesel, ürünlerinin taklidini satan 80’den fazla web sitesini kapattırarak 2 milyon dolar kazandı.
  • Yves Saint Laurent (YSL), Zadig & Voltaire markasının, Champs-Elysées’deki iki mağazasında YSL’in Avenue Montaigne’deki konseptinin aynısını kullandığını iddia ederek dava açtı. Mahkeme, YSL’ni haksız bularak söz konusu markanın Zadig & Voltaire’e 300 bin euro ödemesini ve bununla birlikte yaklaşık 100 bin euro tutan mahkeme masraflarının da YSL tarafından karşılanmasına karar verdi.[11]

4. Sonuç

Moda hukuku, moda sektörünün ekonomik hacminin artabilmesi, moda markalarının değerlerini koruyabilmeleri ve rakiplerinden bir adım önde olabilmelerini sağlamak adına sektörün dinamiklerini sağlam bir yapıya kavuşturan ve hukuki ihtiyaçlarını karşılayan bir hukuk dalı olarak karşımıza çıkmaktadır. Oldukça hızlı gelişen moda hukuku, moda sektörünün global yapısından da yararlanarak, günden güne küresel bir kavram haline gelmektedir. Pratikten teoriğe doğru gelişimini sürdüren moda hukuku, moda sektöründe açılan dava çokluğu ve çeşitliliğiyle önce pratik alanını yaratmış, sonra hukuk literatüründe kendi teorisin, oluşturmak üzere yazılmaya ve okutulmaya başlanmıştır. Bugün dünyanın farklı şehirlerinde önemli etkinlikler, paneller ve sempozyumlar çerçevesinde ele alınan moda hukuku günden güne uluslararası platformlarda ortak bir dil oluşturmaktadır. Böylesine yeni bir alanın ortaya çıktığı ilk yıllardan itibaren Türkiye’de de kendine teorik ve pratik alanlar yaratması ise hem umut vaat edici hem de küresel ölçekte Türkiye’nin de söz sahibi olmasını sağlayacak niteliktedir.


[1] Yediyıldız B. “Tarih”, MEB Yayınları, II. Cilt, İstanbul:1994, s.78.

[2] Öngüt , E. “Türk Tekstil ve Hazır Giyim Sanayinin Değişen Dünya Rekabet şartlarına Uyumu”, Yayın No. DPT 2703, Uzmanlık Tezi, İktisadi Sektörler ve Koordinasyon Genel Müdürlüğü, 2007, Ankara.

[3] https://www.theguardian.com/law/2016/aug/02/is-fashion-law-as-glamorous-as-it-sounds

[4] http://fashionrevolution.org/wp-content/uploads/2015/11/FashRev_Whitepaper_Dec2015_screen.pdf s.7

[5] http://www.huffingtonpost.com/entry/abercrombie-fitch-lawsuit-look-policy_us_55ae70e6e4b08f57d5d29286

[6] http://pages.lexmachina.com/rs/098-SHZ-498/images/LexMachina%202016%20TM%20Litigation%20Report.pdf

[7] Şölen Kipöz, Türkiye’nin Moda Sektöründe Uluslararası Pazarlarda Söz Sahibi Olabilmesi Açısından Marka İmajı Yaratmanın Önemi, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ege Üniversitesi, SBE, Halkla İlişkiler ve Tanıtım Ana Bilim Dalı, İzmir, 1998, s. 106

[8] Şule Çivitci, Moda Pazarlama, Asil Yayın Dağıtım, Ankara, 2004 s. 24-25

[9]http://www.resmigazete.gov.tr/main.aspx?home=http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2017/01/20170110.htm&main=http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2017/01/20170110.htm

[10] https://www.knobbe.com/news/2017/02/2017-brings-issuance-new-design-patents-fashion-industry

[11] Tüm örnekler http://modahukukuenstitusu.org/modahukuku-blog/ adresinden incelenebilir.

Read More
Dünyayı “Kurtaracak” Bitki

Bir bitki düşünün, milattan önce 8.000’li yıllardan bugüne kadar kumaş olarak kullanılıyor. 15. yüzyılda matbaa icat edildiğinde, bu bitkiden yapılan kâğıtlara baskı yapılıyor. 1776’da Amerika’da Bağımsızlık Bildirgesi bu bitkiden yapılan kâğıda yazılıyor. Levi’s pantolonları ilk kez bu bitkinin kumaşından yapılıyor. 1930’lu yılların başına geldiğimizde ise giysi için üretilen kumaşların yüzde 80’i, denizcilik sektöründe kullanılan halatların yüzde 90’ı ve kâğıt üretiminde kullanılan hammaddenin yüzde 75’i bu bitkiden yapılıyor. Otomotiv sektörünün efsanelerinden Henry Ford’un bir döneme imza attığı “Biomasscar” adlı arabasının yenilenebilir enerji kaynağı da yine aynı bitki.

Bununla birlikte bu bitkinin birçok ülkede yetiştirilmesi, tüketilmesi, depolanması, satışı ve ülke dışına çıkarılması yasalara aykırı; ancak devlet gözetiminde bu bitkinin tarımı yapılabiliyor. Hangi bitki olduğunu tahmin edebildiniz mi? 

Evet, kenevirden söz ediyorum!

Kenevir Hukuku

Cannabis, Marihuana ya da Hemp olarak da bilinen ve farklı alt türleri olan kenevir bitkisi, American Journal Proceedings of the National Academy of Sciences’ta yayımlanan araştırmaya göre, 80’den fazla farklı kannabinoid içeriyor. Bu kannabionidlerden THC maddesini bünyesinde barındıranlar, psikoaktif özelliklere sahip olmakla birlikte, CBD özelliğine sahip olanlar skleroz, epilepsi gibi çeşitli nörodejeneratif hastalıklara iyi geliyor. THC maddesine sahip olan ve esrar olarak da bilinen kenevir türü sebebiyle, kenevir üretimi birçok ülkede yasak. Ancak üretimi yasak olmayan belirli bölgeler için kenevir büyük bir endüstri anlamına geliyor. 

The Hemp Business Journal’ın raporuna göre sadece Amerika’daki kenevir endüstrisi 2017 yılında yüzde 40 oranında artarak 367 milyon dolar satış hacmine ulaştı. Arc View Market Research’ın raporuna göre ise aynı pazarın 2020 yılında 22 milyar dolar olması öngörülüyor. Bu rakamın büyük bölümünü ise CBD özelliğine sahip olan kenevir oluşturuyor. CBD özelliği olan kenevirin çekirdekleri, lifleri ve özü kozmetikten tekstile, sağlık alanına kadar çok farklı şekillerde kullanılıyor. Son dönemlerde ise ‘sağlıklı yaşam’, ‘self-care’ , ‘sürdürülebilirlik’ gibi trendlerin de etkisiyle moda ve tekstil sektörü, bu bitkinin mucizelerinden yararlanmak için yeni iş planları yapıyor.

Kenevir, 1996’da yeryüzünde 13.722 hektarlık alanda yetiştirilirken, günümüzde 22.850 hektarlık alanda üretiliyor. Dünya ekonomisinin önemli endüstrilerinden biri olmaya hazırlanan kenevir sektörü, söz konusu bitkinin hızlı yetiştirilmesi sebebiyle ülkelerin yeni odaklandığı tarım konularından biri. Bu bitkinin dünyanın farklı bölgelerindeki yasal statüsüne gelecek olursak; Amerika Birleşik Devletleri’nde 28 eyalette yasal olmasına rağmen kenevir, hâlâ birçok eyalette hem hukuki olarak hem de etik açıdan günah keçisi ilan edilmiş bir bitki. Bununla birlikte Amerika’da 1960’larda bu bitkiyi destekleyenlerin oranı sadece yüzde 12 iken, günümüzde bu bitkiye yüzde 60’lara varan bir destek söz konusu.

Türkiye’de ise, Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı kuruluşlarca, THC oranı düşük kenevirin üretimine ve işletilmesine yönelik çalışmalar yürütülüyor. Bu çalışmalar sonucunda 2 endüstriyel kenevir çeşit adayının tescil başvurusu tamamlanarak sürecin başlatılması öngörülüyor. Yapısındaki uyuşturucu madde oranından dolayı kontrollü ekilmesi gereken kenevirle ilgili Türkiye’deki mevzuata bakıldığında, kenevirin içeriğindeki uyuşturucu madde oranı sebebiyle, lif, sap ve tohumunun amacı dışında yetiştirilmesi yasaklanırken, bilimsel araştırmalarla THC’si düşük kenevir çeşitlerinin geliştirilmesi hedefleniyor. Aynı zamanda, Tarımsal Araştırmalar Politikalar Genel Müdürlüğü destekli, “Saplarından Lif Elde Edilen Bitkilerde Tarım Teknikleri ve Mekanizasyonunun Geliştirilmesi, Üretim ve İşleme Maliyetlerinin Düşürülmesi”ne isimli proje kamu-özel sektör ortaklığında yürütülüyor. Proje kapsamında, keten, kenevir ve ısırgan bitkilerinden mekanizasyon destekli olarak düşük maliyetli ve kabul edilebilir kalitede doğal liflerin elde edilmesiyle biyoyakıt üretiminden, otomobil sektöründe doğal fiber parçalara, ağaç işleme sanayisine, kenevir talaşından doğal inşaat malzemelerine, ahşap malzemelere, kumaş ve kanvas ürünlere, gemi halatına, izolasyon malzemelerine, kozmetik ürünlere, biyodizel, biyokütle yoluyla enerji üretimine, kenevir yağı, gıda ve yem, kağıt sanayisine, banknot ve sigara kağıdına kadarı çok geniş alanda kullanılması öngörülüyor. 

Kenevir, Türkiye için önemli ihracat kaynaklarından biri olma potansiyeline sahip. Türkiye’de bu bitki 2016 yılından beri 19 şehirde yasal olarak sınırlı şekilde yetiştirilebiliyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) araştırmalarına göre, Türkiye’de 1988 yılında 34 bin dekar alanda kenevir yetiştirilirken, kenevirin sınırlı üretilmesi nedeniyle, 2014 yılında kenevir üretim alanının 10 dekara gerilediği görülüyor. 2016 yılında 19 ilde yetiştirilmesi kontrollü olarak serbest bırakılan kenevirin 2017’de 46 dekar alanda üretildiği tespit ediliyor. Kamu otoritelerinin de geçtiğimiz günlerde Türkiye’de yerli kenevir üretimine başlanacağını duyurmasıyla, devlet kanalından bu yönde teşviklerin ve desteklerin gelmesi olası görünüyor. Özellikle, bu duyuruyla birlikte, yasal olarak sınırlı şekilde kenevir üretimi yapılmasına izin verilen illerin artırılması bekleniyor. Ülkemizin kenevir tarımına uygunluğu ve kenevirin Şile Bezi gibi ürünlerle kültürümüzde bulunan bir bitki olması sebebiyle bu bitkinin yetiştiriciliği yeni yatırım fırsatlarından biri gibi gözüküyor.

Konuyu Avrupa Birliği özelinde değerlendirecek olursak; THC maddesinin oranı yüzde 0,3’ün altında (marihuanada ise yüzde 7,8 civarında) kalması şartıyla 1989’da AB, bu çok tartışılan bitkinin üretilmesine ve kullanımına onay verdi. Bugün ise kenevirin durumu bir hayli farklı. Avustralya’da sabun, şampuan ve hatta vücut şampuanına kadar çeşitli ürünlerin içeriğinde rastlamak mümkün. Kenevir konusunda lider ülke olan Fransa’da, THC maddesi 0,1 ve 0,2 oranında olmak üzere yaklaşık 11 bin hektarlık bir alanda kenevir yetiştiriliyor. Focus Dergisi’nin haberine göre, ülkedeki “Le Mans la federation nationale du chanvre” adlı kuruluş, kenevir bitkisiyle ilgili araştırmalara yer veriyor ve bitkinin lifli kısmının arabaların fren ve debriyaj mekanizmasında kullanılmasını hedefliyor. Bazı Batı Avrupa ülkelerinde, sadece deney amaçlı kullanım için ilgili bakanlıktan alınan özel izinlerle ekimi yapılıyor. Milano’daki Vimercate şirketine, Çin ile Doğu Avrupa ülkelerinden yılda 130 bin ton kenevir ihraç ediliyor ve bitkiden 500 bin metre kumaş dokunuyor. 

Kenevir Modası

Dünya genelinde 1930’lu yıllarda çıkarılan esrar karşıtı yasalar sebebiyle, kenevir tarımı önemini yitirmeye başlarken, aynı dönemde sentetik liflerin yükselmesi, bu bitkinin yetiştiriciliğini giderek azalttı. Tekstil ve moda sektörü uzun bir süre sentetik lifleri kenevir gibi organik liflere tercih etti. Sentetik liflerin tekstil endüstrisindeki kullanımının artışıyla birlikte, doğal olanı benimsemenin ve özgürlüğün vurgulandığı 70’lerdeki ‘hippi’ akımında da kenevir kumaşı oldukça önemli bir yere sahipti. Yetiştirdikleri bitkiyi hem ‘içen’ hem de ‘giyen’ hippiler, o dönemlerde sürdürülebilir modanın da ilk tohumlarını ektiler. Uzun bir süre sentetikle savaşta yenik düşen kenevir, önümüzdeki dönemlerde yükselişe geçmeye hazırlanıyor. Zira sürdürülebilirliğin öneminin arttığı bu dönemde kenevir, ekolojik özellikleriyle ön plana çıkıyor. Tekstilde keten-kenevir olarak da bilinen söz konusu kumaş, en sağlıklı kumaşların başında gelen pamuğa karşı fiziki özellikleriyle dikkat çekiyor. Örneğin, pamuklu kumaşlar nemin yüzde 8’ini emerken, keten giysilerde bu oran yüzde 12’ye yükseliyor. Bugünlerde moda ve kozmetik sektöründeki birçok marka, ‘kenevirin nimetlerinden’ yararlanmaya hazır.

Alexander Wang, Jeremy Scott gibi tasarımcılar couture modasına kenevir yaprakları motiflerini taşıyarak bizlere bu dönemin başlama sinyallerini verdiler. Bununla birlikte Vertly Balm, Mary’s Medicinals gibi markalar da kenevir özünden kozmetik ürünleri, vücut yağları ve rahatlatıcı losyonlar pazarına adım attı. Mary’s Medicinals’ın yaptığı basın açıklamasına göre şirket, aylık olarak ortama 900 bin dolar satış yapıyor.

Kenevir özlü kişisel bakım ürünleri satan ve 2016 yılında kurulan Marley Natural,  Privateer Holdings’ten 122 milyon dolar fon aldı. Marley Natural aynı zamanda marka ismi için Bob Marley’le 30 yıllık bir lisans anlaşması yaptı. Kişisel bakım ürünlerinin yanı sıra marihuana da satan Marley Natural, marihuananın ‘Starbucks’ı olmayı hedefliyor. Tüm bu veriler ışığında, kenevir tarımının hukuki mevzuatlar dahilinde artırılması, kenevirin endüstriyel olarak geniş alanlarda kullanılması, ekolojik özellikleri ve dünya tarihine baktığımızda kültürler için ortak bir değere sahip olmasıyla birlikte hem geçmişin, hem şimdinin hem de geleceğin bitkisi olduğunu söyleyebiliriz. 

Av. Erdem Eren’in Harvard Business Review Tr makalesinden alınmıştır. Yazının orijinal versiyonu için: https://hbrturkiye.com/blog/modanin-yumusak-karni

Read More
Bana Kokunun Resmini Çizebilir Misin?

Dünyada çığır açacak, yeni Chanel No.5’i kokusunu, ilk defa kendinizin ortaya çıkardığını hayal edin. Üretiminden pazarlamasına kadar tüm süreçleri planladınız ve piyasaya eşsiz bir ürün sürdünüz. Ürününüz satış rekorları kırıyor. Bir gün sokakta dolaşırken “doldurma parfümler” satan bir mağazada kokunuzun aynısının taklit edildiğini fark ettiniz. Hemen avukatınızı aradınız ve kokunuzun tescilini almak istediğinizi belirttiniz. Avukatınızın cevabı: “Kokular tescillenemez” oldu. Ne yaparsınız?

Hukuk Ne Diyor?

Başka bir avukat aramak yerine, avukatların çoğu zaman hem haklı hem de haksız olduğunu, hukukta her şeyin somut olayın şartlarına göre şekillendiğini unutmadan mevcut avukatınızla nasıl hukuki stratejiler belirleyebileceğinizi planlamanızı öneririm. Öyle ki, Fikri ve Sınaî Mülkiyet haklarını korumak için kurulduğu günden bu yana yüzlerce dava açan ve son on yılda toplamda 1 milyar doları aşan tazminat kazanan Chanel bile, ikonik No.5 parfümünün kokusunu tescil ettiremiyor. Dünyada her 55 saniyede bir Chanel No.5 parfümü satılmasına ve Chanel’in söz konusu marka değerine rağmen Fransa’daki yasalar, Chanel’in koku tesciline izin vermiyor. Aslında sadece Fransa’daki değil, uluslararası mevzuatlarda da kokuların marka olarak tescil edilmesi oldukça istisnai bir durum olarak görülüyor. Koku gibi geleneksel olmayan marka türlerinin tescil edilip edilemeyeceği günümüze kadar marka hukukunun tartışmalı başlıklarından biri olarak yerini koruyor.

Avrupa Birliği mevzuatı kapsamında kokuların marka olarak tescil edilememe sebeplerinden ilki, kokuların grafik olarak tasvir edilememesinden kaynaklanıyordu.

Burada birçok kişinin aklına gelen soru: “Kimyasal formüller grafik tasvir sayılmaz mı?” oluyor. Hayır, sayılmıyor. Zira bir kokuyu kimyasal olarak yazsanız dahi o formülü okuduğunuzda nasıl koktuğunu tam olarak anlatmış olmuyorsunuz. Örnek vermek gerekirse, Avrupa Topluluğu Adalet Divanı (ATAD), “Sieckmann” kararında başvuruya konu olan markanın (koku başvurusu) grafik ifadesinin kesin olarak yapılması gerektiğini, kimyasal formülün kokuyu değil maddeyi ifade ettiğini belirtmişti. Grafik gösterim şartı, günümüzde marka mevzuatında ortadan kaldırılmış olduğundan ilerleyen günlerde kokunun tescil edilebilirliği üzerindeki tartışmaların başka bir boyuta taşınacağını rahatlıkla söyleyebilirim.

Kokuların marka olarak tescil edilememesinin ikinci sebebi ise ayırt ediciliğinin ispat edilmesi zorluğu. Kokular doğaları gereği subjektifliğe açık olduklarından bir kokunun diğer kokulardan çok daha farklı olduğunu kesin bir şekilde ispat etmek oldukça zorlu bir süreç. Ülkemizde Sınaî Mülkiyet Kanunu’ndan önce yürürlükte olan ‘556 Sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’ kapsamında da markaların grafik olarak tasvir edilmesi tescil şartlarından biriydi. Sınaî Mülkiyet Kanunu’yla birlikte bu zorunluluk kalksa dahi, kokuların marka olarak tescili konusundaki zorluk azalmadı.

Zira Amerika’da da aynı şekilde bir markanın grafik olarak tasvir edilme zorunluluğu bulunmuyor ancak ABD Patent Ofisi’ne yapılan koku markası tescil başvurularının çoğu yukarıda belirttiğimiz nedenlerden dolayı reddediliyor. USPTO (United States Patent and Trademark Office) Temyiz Kurulu’nun bir kararında, A.B.D. marka kanununda kokuların marka olarak tanınmasını engelleyen hiçbir hüküm bulunmamasına rağmen, bir kokunun marka işlevini yerine getirebilmesi için kullanım sonucu kazanılmış ayırt ediciliğin güçlü biçimde gösterilmesi şart olduğu ifade ediliyor. Başka bir ifadeyle, kullanım sonucu kazanılmış ayırt ediciliği oldukça güçlü biçimde ispatlanması şart koşuluyor.

İstisnalar Kaideyi Bozacak Mı?

Kokuların marka olarak tescili konusunda küresel çapta istisnalar bulunuyor. Bu istisnaların en göze çarpanı ise tenis topları için ‘yeni biçilmiş çimen kokusu’ marka tescilinin kabul edilmesi. 2000 yılında Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi’nden çıkan karar doğrultusunda, Hollanda merkezli Vennootschap Onder Firma Senta Aromatic Marketing isimli firma, tenis toplarındaki ‘yeni biçilmiş çimen kokusu’nun kendi markası olduğunu kanıtlayarak, bu kokuyu marka olarak tescilletme hakkına sahip oldu. Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi, bu kararında, söz konusu kokuyu herkesin önceki deneyimlerinden faydalanarak derhal tanıdığı ve ayırt edici niteliğe sahip olduğu için grafik temsil şartını yerine getirdiğini kabul etti. Bu emsal kararla birlikte, farklı sektörden birçok şirket de koku markası tesciline başvurdu. Bazı şirketlerin başvuruları reddedilirken; 2007 yılında, Lactona isimli firma çilek kokulu diş fırçasını, 2015 yılında Brezilya merkezli ayakkabı markası Grendene, ürettiği sandaletler için sakız kokusunu tescil ettirebildi.

Son olarak 2018 yılında, Play-Doh oyun hamurlarının hak sahibi olan şirket Hasbro Inc., Play-Doh markasıyla özdeşleşen kokunun marka tescilini kendi tekeline alabildi.

Peki Yapılacak Hiçbir Şey Yok Mu?

Bu noktaya kadar ele aldığımız bütün istisna örneklerde kokunun bir ürün ile bağdaştırılarak zor da olsa marka olarak tescillenebildiğini görüyoruz. Ancak direkt olarak bir parfümün koku markası olarak tescillenmesi konusunda markalar henüz karar mercilerini hukuki olarak ikna edemedi. Parfümünün taklit edilmesini istemeyen markalar ise çareyi, kokuları için hazırladıkları şişeleri, ambalajları ve pazarlama unsurlarını tescil ettirmekte buluyor. Örneğin Chanel No.5 kokusunu marka olarak tescil ettiremeyen Coco Chanel, parfümünü koyduğu şişenin 1969 yılında tasarım tescili olarak korumasını aldı. Şu an moda sektöründeki birçok marka bu konuda Chanel’le aynı stratejiyi uygulamakta. Zira doldurma parfüm satan yerler konusunda hukuki olarak eli kolu bağlı olan markalar, parfüm ambalajlarının taklidi yapıldığı an hukuki süreci başlatabiliyorlar. Ülkemizde de bu doğrultuda sıklıkla operasyonlar gerçekleştiriliyor. Son olarak Kasım 2018’de İstanbul’da düzenlenen bir baskında 34 milyon lira değerindeki taklit parfüm ele geçirildi ve 5 kişi gözaltına alındı. Söz konusu baskın, markaların parfüm ambalajlarının tasarımı ve ambalajların üzerinde bulunan logolarının marka hakları kapsamında olması sebebiyle yapıldı.

Koku Savaşları Yakın Mı?

Araştırma şirketi Fact.MR’ın yayımladığı ‘2017-2022 Yıllarındaki Koku ve Parfüm Pazarı Öngörüleri’ raporuna göre, söz konusu pazarın 2022’ye kadar 70 milyar dolar değerinde olması bekleniyor. Pazarın bu kadar büyümesiyle birlikte markaların kendi geliştirdikleri ve kendilerine özgü olduğunu düşündükleri kokular için hukuki olarak savaş verebileceklerini ön görmek zor değil. Aynı zamanda moda ve kozmetik markalarında kokuların yukarıda ifade ettiğim şekliyle korunmuyor oluşu, emek hırsızlığına davetiye çıkarmakla birlikte, sektörün ilerleyebilmesi için gerekli olan rekabete ve rekabetin getireceği inovasyonlara da ket vurmuş oluyor. Kokuların öznel oluşu evrensel bir gerçek olarak kabul edilse dahi, bir başka evrensel gerçek de ‘kokuların en güçlü hatırlatıcılar’ olduğu. Hafızalara ve moda sektörüne emsal bir kararla kazınmak isteyen bir moda markasının yakın gelecekte koku markası tescili için hukuki mücadelesine şahit olacağımızı şimdiden söyleyebilirim…

Av. Erdem Eren’in Harvard Business Review Tr’deki makalesinden alınmıştır. Makalenin orijinal versiyonu için: https://hbrturkiye.com/blog/bana-kokunun-resmini-cizebilir-misin

Read More
Modanın Yumuşak Karnı

Monopoly Oynamaya Ne Dersiniz?

“Monopoly” oyununu oynadığınızı düşünün. Doğru strateji ve şansın yardımıyla oyunda iyi bir yere geldiniz. Güzel bölgelerde güzel yerlere ve pozisyonlara sahipsiniz. Üstelik takım arkadaşlarınız da sizin oyununuza güveniyor. Siz de buraya kadar gelebilmenin verdiği cesaretle coşkuya kapılarak yanlış bir adım attınız ve ‘Hapis’ cezasının olduğu noktaya gittiniz. Orada birkaç el boyunca beklemeniz gerekiyor. Veya geldiğiniz noktadan daha geri bir noktaya gitmeniz ve bir süre burada beklemeniz gerekebilir. Belki de bu yüzden bile, en ufak yanlış bir hamlenizden dolayı oyunu kaybedebilirsiniz.

Şimdi “Monopoly” oyununu moda sektöründeki işiniz (kendi moda markanız veya hizmet verdiğiniz bir marka)  olarak düşünmenizi istiyorum. Oyunda nihai amaca ulaşmak için nasıl bir strateji uygulardınız?  Yanlış hamleler yapmamak için öncelikle nelere dikkat ederdiniz? 

Küçük bir ipucu: Hukuki altyapı…

Modanın Hukuku Var 

Moda sektöründe, küresel pazarda rekabet üstünlüğünün kazanılması için, markalaşma, tasarım ve pazarlama gibi yönetim stratejilerinin önemi, yapısal değişimi kaçınılmaz hale getirdi. Başka bir ifadeyle, kurgulamamız gereken başlıkları ve atacağımız adımları artık çok daha sağlıklı bir şekilde planlamamız gerekiyor. İşte bu noktada moda hukuku, moda sektörünün değer zincirinin her aşamasında (tasarım, üretim, satın alma, satış, pazarlama, dağıtım ve tüketim gibi) moda endüstrisinin yapısal sorunlarına çözümler getirmek ve söz konusu değer zincirinin hukuki alt yapısını oluşturmak için birçok farklı hukuk disiplinini içinde barından bir hukuk dalı olarak karşımıza çıkıyor.

Moda Hukukunda Dünyada İkinciyiz

Moda hukuku, moda, tekstil ve hazır giyim endüstrisi pazarında, bir ürünün kavramsal tasarım aşamasından bu ürün üzerindeki fikri ve sınaî hakların korunmasında, üretim, pazarlama-satış, tüketim ve sonrası aşamalarına kadarki süreçlerde, belirlenen stratejilerin hukuki zemininin oluşturulması aşamasında büyük bir öneme sahip. Bu ihtiyacın hukuki bir dal olarak karşımıza çıkması ise 2008 yılında Amerika Fordham Üniversitesi bünyesinde kurulan Fashion Law Institute ile mümkün oldu. Fashion Law Institute, Amerikan Moda Konseyi Başkanı dünyaca ünlü tasarımcı Diane von Fürstenberg’in katkılarıyla daha da büyüdü ve dünyada yankı uyandırdı. Amerika’dan sonra dünyadaki ikinci Moda Hukuku Enstitüsü ise İstanbul’da 2012 yılında kuruldu. Giderek büyüyen moda hukuku ağında şu an İspanya’dan Güney Afrika’ya, Rusya’dan Brezilya’ya kadar 18 şehirde ve 5 kıtada 23’ü aşkın moda hukuku kurumu bulunuyor. 13 dilde moda hukukuna dair yayınlar yapılmakla birlikte, sayısı 14’ü geçen moda hukuku kitabı mevcut. Yerel olarak açılan eğitim programların yanı sıra güncel olarak dünyada 2 ülkede moda hukuku yüksek lisans programı var. Ayrıca Harvard Üniversitesi Hukuk Fakültesi bünyesinde 2017 yılında ‘Harvard Fashion Law Lab’ projesi hayata geçirildi.

Peki, Moda Hukukunun Markalara Katkısı Ne?

Yukarıda da ifade ettiğim gibi, tasarım aşamasından tüketim aşamasına kadar moda sektörünün değer zincirinin her aşamasında moda hukuku hayati öneme sahip. Başka bir ifadeyle, bu oyunda yanlış adımlar atıp hukuki yaptırımlar sebebiyle rakiplerinizden geride kalmamak için öncelikle kurgulamanız gereken başlıklardan biri moda hukuku…

Moda hukukunun kuralları koyduğu söz konusu bu oyunda, dünyanın en zengin 4. kişisi ve Fransa’nın en zengini olan Bernard Arnault’nun bu unvanlarını, çok iyi bir oyuncu olarak kazandığını söyleyebiliriz.

Sahibi olduğu şirket LVMH’i başarılı bir şekilde yönetmesinin yanı sıra Arnault, pazardaki en büyük rakiplerinden Hermès International’la rekabetinde tüm risklerini hesaplayarak moda hukuku kuralları çerçevesinde cesur adımlar attı. Arnault, 2002-2011 yılları arasında Hermès’in hisselerini toplayarak, şirket içindeki payını yüzde 22,3’e çıkardı. Rakibi olan bir firmada böylesine büyük bir hisseye sahip olan Arnault, hisse alımına devam etmek için Hermès hissesine sahip olan herkesi ikna etme stratejisini devam ettirdi.  O dönemki Hermès’in CEO’su Axel Dumas ise Arnault’nun stratejisini çözerek Hermès’in hissedarlarını bir araya getirdi ve şirket içinde özel bir karar çıkararak 20 yıl boyunca hissedarların hisse satışına yasak getirdi.

Arnault, 2014 yılında Hermès hisselerini elden çıkardı ancak 2017 yılında Dior’u satın alarak Hermès’in hisselerinin yüzde 6.2 oranında düşmesini sağladı.  Bu hukuki savaşta en büyük silahları yine moda hukukuydu.

Fast-fashion veya orta ölçekli markalar için söz konusu oyunda günümüze dair genel bir çerçeve çizecek olursak, bir moda markasında çalışan bir grafik tasarımcısının t-shirt üzerine yazdığı bir yazı, bir başka markanın marka hakkına tecavüz anlamına gelebilir. Karşı marka sahibi dava açtığı takdirde ise üretilen tüm ürünlerin piyasadan toplatılması, elde kalan stokların imha edilmesi, o güne kadar o üründen ne kadar satış yapılmışsa hesap edilerek maddi ve manevi tazminata eklenmesi, markadaki üst düzey yöneticilerin savcılığa ifade vermeye gitmesi ve sosyal medyada linç kampanyalarıyla karşı karşıya gelerek marka değerinin düşmesi söz konusu olabilir. Evet, t-shirt üzerindeki tek bir yazı tüm bunlara yol açabilir. Topshop markasının, Rihanna’nın görselini izinsiz olarak kullandığı gerekçesiyle 5 milyon $ tazminat ödediğini de unutmamak gerekir.

Moda reklamları ve çekimleri, moda hukukunun alt başlıklarından reklam ve marka hukukunun alanına girmektedir. Örneğin, Fransa’da, Sağlık Sistemlerinin Modernleştirilmesi Kanunu’nda 19. madde olarak yürürlüğe giren yasayla birlikte, moda çekimlerinde eğer mankenlerin fotoğraflarında rötuş varsa, bu durumun yazılı bir şekilde fotoğraf üzerinde ‘photographie retouchée’ ibaresiyle yayımlanmasının hukuki olarak zorunlu olduğunu biliyor muydunuz?

Bununla birlikte moda sektörü özelindeki tüketici hakları, sözleşmeler ve iş hukuku da moda hukukunun konuları arasında. Fashion Revolution Derneği’nin yaptığı bir araştırmaya göre, küresel ölçekte yaklaşık 100 milyon kişi moda sektöründe çalışıyor. 100 milyon kişinin hakları, yaşadıkları hukuki anlaşmazlıklar da yine moda hukuku çatısında çözümleniyor. Örneğin 2015 yılında, Abercrombie & Fitch markası, iş yerindeki kıyafet politikası sebebiyle 250 bin eski çalışanı tarafından dava edilmişti. Marka çalışanlarının iddiasına göre, A&F her yeni koleksiyonu çıktığında tüm çalışanlarının kendilerinden yeni ürün alıp giymesi konusunda baskı yapıyordu. Davada uzlaşmayı tercih eden A&F toplam 25 milyon dolar ödemeyi kabul etti. 

Peki ya gelecek? 

Moda hukuku son 10 yılda fikri ve sınaî haklar, marka hukuku, rekabet hukuku, reklam hukuku, iş hukuku, tüketici hukuku ve buna benzer birçok hukuk disiplinini bünyesinde toplayarak moda sektörünün hukuki omurgasını oluşturdu. 

Bu süreçte, markasının itibarına zarar verdiği gerekçesiyle Louis Vuitton’un ‘The Hangover Part II’ filminin yapımcılarına dava açmasına, Rihanna’nın kendi görselini izinsiz kullanmaları sebebiyle TopShop’a dava açarak 5 milyon dolar tazminat kazanmasına, Christian Louboutin’in kırmızı tabanı tekelinde tutabilmek için global olarak verdiği hukuki savaşa ve daha nicelerine şahit olduk. Özellikle lüks markaların hukuki mücadelelerini ne pahasına olursa olsun sürdürdüklerini ve Boston Consulting Group’un verilerine göre 2020 yılına kadar küresel lüks pazarının 1.18 trilyon dolara ulaşacağını düşündüğümüzde moda sektöründe oyunun hukuki kurallarını iyi bilenlerin kazanacağını söyleyebiliriz.

Ancak 2019 yılı itibarıyla moda hukuku kapsamında bunların yanında artık çok daha farklı konular konuşacağız. Zira teknolojik gelişmelerin hızlanması moda sektöründeki inovasyonları da aynı ölçüde hızlandırdı. Bugün, bir insanın DNA’sını laboratuvar ortamında deriye dönüştürüp giysiler, aksesuarlar yapma şansımız var; mevzuatlar bunun yapılmasını engellemiyor. Bugün, yapay zeka tarafından yapılan bir tablo 432 bin dolara satılıyor. Aynı şekilde Yoox Net-A-Porter sadece yapay zeka tarafından hazırlanan bir koleksiyonu piyasaya sürebiliyor. Sosyal medyadaki kişilerin beğenilerine ve etkileşimlerine göre oluşturulan koleksiyonun yaratıcısı bir yapay zeka olabiliyor. Peki ya bu yapay zeka üzerinden doğacak haklar neler olacak ve hak sahipliği nasıl belirlenecek? Bu sorulara doğru cevapları vermeden ve oyunun hukuki alt yapısını sağlıklı bir şekilde kurgulamadan söz konusu bu oyunu kazanmanın mümkün olamayacağını açık bir şekilde ifade edebiliriz.

Av. Erdem Eren’in Harvard Business Review Tr makalesinden alınmıştır. Yazının orijinal versiyonu için: https://hbrturkiye.com/blog/modanin-yumusak-karni

Read More
E-Ticaret’in Karanlık Yüzü

Yeni dönemin dinamiklerinden özellikle teknolojinin varlığı hayatlarımızdaki zaman algısını etkiledi. Artık bizden önceki kuşaklardan çok daha hızlı yaşıyor ve her şeyin hemen hızla olmasını istiyoruz. Bu durumun insan fizyolojisine, biyolojisine ve hatta etik değerlerine etkisi nedir, ilerleyen dönemlerde göreceğiz; ancak şimdiden bu olgunun ne kadar önemli olduğunu gözlemlediğimiz bir yer var: E-Ticaret.

2014 WTO verilerine göre, istediğimiz her şeye ‘bir tıkla ulaşabilme cazibesi’ küresel çapta 2.8 trilyon dolar değerinde bir e-ticaret pazarı yarattı. Türkiye’de ise e-ticaret, 2016 yılı itibarıyla TÜBİSAD ve ETİD’in hazırladığı çalışmaya göre, 17.5 milyar liralık bir hacme ulaştı. Söz konusu bu pazarın hacmi, tahminlere göre yılda yüzde 15,6 oranında büyüyor. Böylesine büyük rakamların konuşulduğu bir pazarda, kötü niyetli emek hırsızlarının giderek artması şaşırtıcı değil. Üretimden tüketim aşamasına kadar değer zincirinin her aşamasındaki teknolojik gelişmeler, taklit ürünlerin düşük maliyetle piyasaya sürülüp e- ticaret yoluyla hızla büyümesine neden oluyor. Örneğin, internetten aldığınız her 3 üründen 1’nin taklit olduğunu biliyor muydunuz?

E-Ticaret Pazarındaki Taklit Ürünler

Instagram hesabınızda gezinirken en çok kullandığınız parfümün reklamı çıktı ve size özel indirimde olduğunu gördünüz. Tek yapmanız gereken ise linke tıklayarak söz konusu Instagram hesabına özel mesaj atmak. Üstelik kapıda ödeme seçeneği de var. Dolayısıyla kredi kartınızdaki bilgilerin çalınma riskini de minimize ettiniz. Siparişinizi içiniz rahat bir şekilde verdiniz.

Tebrikler! Türkiye’deki 20 milyar dolarlık taklit pazarına girdiniz! 

Evet, yanlış okumadınız. Türkiye’deki taklit pazarının büyüklüğü 20 milyar doları aşıyor. Taklitçilik sebebiyle devlet, 7.2 milyar dolar vergi kaybı yaşarken, yaklaşık 100 bin kişi de bu pazarın varlığı yüzünden istihdam edilemiyor. Böylesine büyük rakamlarla ise, OECD – EUIPO 2016 raporuna göre Türkiye, Çin’den sonra dünyadaki ikinci büyük taklitçi konumunda bulunuyor ve Türkiye ihracatının yüzde 1’i taklit ürünlerden oluşuyor.

Taklit Değil, Ucuzunu Alıyorum

Serbest ticaretin yaygınlaşması ve son dönemde gelişen teknolojik gelişmeler taklitçilik pazarının global olarak hızla genişlemesine sebep oldu. Aynı zamanda dünyadaki taklit pazarının giderek büyümesinin en büyük nedenlerinden biri, taklit ürün aldığında aslında sadece lüks ürünlerin muadilini aldığını düşünen tüketiciler. IP Crime Group 2013/2014 raporuna göre, tüketicilerin yüzde 19’u orijinal ürünün fiyatı çok yüksekse sahtesinin alınabileceğini savunuyor. Tüketicilerin yüzde 38’i ise kapitalist düzene tepki amacıyla taklitçiliğin meşru olduğunu düşünüyor.

Ancak taklit ürün tüketicileri, o ürünün orijinalini ortaya çıkarabilmek için mesai harcayan insanların emeklerini gasp etmenin yanında, terör, uyuşturucu gibi illegal ticaretlerden kazanılan kara paranın aklanmasına da vesile oluyorlar. Europol’un 2015 yılında yaptığı bir araştırmaya göre, internet üzerinden sahtecilik yapanların ortalama kâr oranı yüzde 900 civarında. Bu kâr ise illegal ticarete fon sağlamakta. Örneğin yapılan bir araştırmada, IŞİD’in 2015 yılında Paris’te Charlie Hebdo’ya düzenlediği saldırıda kullanılan silahların, sokakta satılan taklit Nike ayakkabıların geliriyle satın alındığı ortaya çıktı. Dolayısıyla daha ekonomik diye düşünüp satın aldığımız ürünlerin bedelleri aslında çok daha ağır olabilir.

Bunun yanında taklit ürünler insan sağlığı ve güvenliği açısından da riskler taşıyor. G20 ülkelerinde tahminen yılda 3000 insan, taklit ürünler yüzünden hayatını kaybediyor. Taklit ürünler aynı zamanda kamu düzenini ve ahlaki değerleri alt üst ederken, ekonomik öngörülebilirliğin ve inovasyonun önünde büyük bir engel teşkil ediyor.

Peki, Devlet ve Markalar Neden Bir Şey Yapmıyor?

Günümüzde e-ticaretin ve internetin varlığı hem bizi bilinçli tüketiciler haline getiriyor hem de bizi bu gibi kötü niyetli kişilere maruz bırakıyor. Taklit ürün almamak için söz konusu ürünlerin resmi sitelerinden ya da güvenilir distribütörlerinden alışveriş yapmak bir seçenek. Ancak özellikle kozmetik endüstrisinde ‘güvenilir distribütör’ diye bilinen şirketlerin taklit operasyonlarında ele geçirilen ürünlerin bir kısmını ‘ziyan olmasın’ zihniyetiyle piyasaya sunduğu da bir gerçek. Zira Uluslararası Ticaret ve Gümrük Birliği’nin 2014’te yayımladığı verilere göre, dünyada ticareti yapılan ürünlerin yüzde 10’u taklit ürünlerden oluşuyor.  Dünya çapındaki değeri 3 milyar doları aşan taklit ürün endüstrisinde en çok Nike, Apple, Rolex, Samsung ve Louis Vuitton taklit ediliyor. 

Söz konusu taklit ürünler; hukuken fikri ve sınai mülkiyet haklarının ihlali şeklinde karşımıza çıkıyor. Ülkemizde bu hakları ihlal edenlerle mücadele, 10 Ocak 2017 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan 6769 Sayılı Sınaî Mülkiyet Kanunu ile güçlendi. Kanun sayesinde marka hakkına tecavüz vakalarındaki ceza yaptırımları artırıldı. 

Ülkeler gibi markalar da taklit ürünler konusunda kendi hakları için savaş veriyorlar. Hukuki analizler yapan araştırma şirketi Lex Machina’nın marka hakkına tecavüz raporuna göre, Ocak 2009-Mart 2016 tarihleri arasında Amerikan mahkemelerinde görülen davalarda Coach markası 730 dava açarken, davalardaki en yüklü tazminatı 1 milyar dolarla Chanel aldı. 

Devlet ve markalar işin kendilerine düşen kısmı için mücadele ederken, biz tüketicilere de önemli bir iş düşüyor. Taklit pazarının küçülmesini istiyorsak, kara para aklanmasına aracı olmak istemiyorsak ve en önemlisi tüketici olarak kandırılmak istemiyorsak, taklit ürün sattığından şüphelendiğimiz markaları, distribütörleri ihbar etmek gerekiyor. Zira taklit bir ürün aldığınızda ve ses çıkarmadığınızda, istemeden de olsa illegal işlere fon sağlanmasına neden olabilirsiniz.

Av. Erdem Eren’in Harvard Business Review Tr makalesinden alınmıştır. Yazının orijinal versiyonu için: https://hbrturkiye.com/blog/e-ticaret-in-karanlik-yuzu

Read More